Ana içeriğe atla

Fİ-Çİ-Pİ serisi üzerine

Bir kitap serisi ve bir sürü müzik saklı kutusu

Uzun zaman olmuştu bloga yazmayalı aslında sürekli yazıyordu da beyin, bazen okumaya da ihtiyaç vardı. Doğum günü hediyemdi Fİ-Çİ-Pİ serisi. Öncelikle yazıyı okumadan önce kitaptaki karakterlerle ilgili bilgilenme durumunu da göz önünde bulundurarak devam etmelisiniz.

Laf arasında merak ettiğim bir kitap serisi olduğunu arkadaşım anımsamış olacak ki 2 arkadaşım önüme koydu bu uzun serüveni yeni yaşta. Öyle popüler, çabuk tükenen şeylerden oldum olası uzaklaşmışımdır gerçek cevherin az kişi tarafından keşfedildiği fikrinde yüzenlerdendim.
O sırada da en çok satan kitaplardan olması benim algım da bir tehlikede olsa da merakta ediyordum. Geç başladım çabuk bitirdim. İşe giderken servis yolculuğumda uykuyu dışlayan dostlarım oldular.

Gelelim sadede. İçerikte bolca kullanıldığını düşündüğümüz unsurları bir kenara bırakalım. Totalin bize ne anlattığı önemli. Bu yazıda karakterleri Azra Kohen'in en çok sevdiğim durumu (Hah bir kitap müzikleşmiş dedim.) satır arasına serpiştirdiği müzik önerileriyle kendimce anladığım kadar özetleyeceğim. Çünkü 3 seri totalde 1617 sayfa. E anlatmak çok kısa sürecek gibi değil özetin özetini belki kalan soru işaretlerimi gömerek paylaşmak isterim.

- Bu hikayenin sadece inanılamaz tarafları gerçektir. Fi bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği düşünülen geometrik ve sayısal bir oran bağlantısı.
Çİ- İyi bir hikaye asıl bittiğinde başlar. -Çi yaşam enerjisi.
-Bu hikaye burada bitecek ve sen başlayacaksın...Pi ise kusursuz oran. Her ayrıntıda gizli sonu Pi'ye varan.

Gelelim karakterlere ve müzikleriyle bize anlatmak istediklerine belli mi olur sizde hikayenin bittiği bir yerde ben de burada başladım deriz. Elbette bütün karakterlere değinemeyeceğim mesela Sadık*, Eti, Doğru ve Kaya onların müziğini de siz keşfedersiniz diye bıraktım.
* : Sadık müziklerin içinde sessiz olanıydı sessiz bir çığlık ona ait bir müzik bulamadım.

Can Manay:
Başta Psikolog, program yapımcısı, ülkenin en tanınmış kişilerinden.
Ólafur Arnalds - Brotsjor
Can Manay'ı şarkısıyla okuyun. Azra Kohen satır aralarında çok güzel müziklerle de tanıştırmıştı. Ben de Can'ı anlattığını düşündüren bu şarkıyı ona uygun bulmuştum.

Can Manay tıpkı bu müziğin anlattığı gibi gizemli, yer yer gerilimli, bilinmeyen bir dehliz ama merak uyandıran etkileyici bir çift siyah bakış, korkutan bir saplantı,sınırları olmayan bir bağlılık, dengede olamayan bir ruh haline sahipti. Etkiliyordu, peşinde olduğu şeyi elde edene kadar vazgeçmiyordu. Popüler kültüre saplansa da sadece istediği şeyin ki doğru ya da yanlış peşinden gidiyor, saplandığı popülerizmi maske olarak kullanıyordu. Bu durumu serinin ilk iki kitabı Fi ve Çi'yi okuduğunuzda Can'ı yeni tanıma zamanlarında hissedeceksiniz. Görünenin ardındaki perde kalkana kadar... Can'a duyduğunuz merak, heyecan yerini acıma ve karanlığa bırakacak. Tıpkı hayatın karşımıza çıkardığı ikilemler gibi Can size yaşadığınız ikilemleri anımsatacak.Gördüğünüz şeylere inanmamanızı belki. 

Ama yine de Can da nokta koyulan yerle ilgili soru işaretlerim olmadı değil. Umut nasıl da birçok insanın hayatında umutsuzluk oluyordu. Yaptığı hatalardan değil de yapmadığı suçlardan yargılanmak bir insanın yazgısı olmalı mıydı diye düşünmedim değil. Ana karakter Can. Bu yüzden hikayenin her yerinde duraklarda adı geçiyor. Saplantılı halle aşık olup, peşinden koştuğu Duru'nun, huzuru bulduğunu inandığı sadeliğiyle hayatta gerçek olamayacak kadar elde ettiği en güzel zaferi Bilge'nin, hayatını tepetaklak ederken değiştirdiği Duru'nun Deniz'inin, en büyük sırlarının onu doğuran(!) Eti'nin, ona hep sadık ama onun sadık kalamadığı Ali'nin, başta sağ kolu sandığımız Kaya'nın, hayatının virgülünde ve noktasında karşısına çıkacak düğüm noktası Özge'nin, hep bir kokuyu anımsatan anısı Çiçek'in daha pek çok karakterin hatta kendinin ölümüne sebep olan Umut'un... İsimler önemli değildi etkilerin yanında.

Bilge:
Başta Psikoloji bölümünde Can Manay'ın öğrencisi, otistik bir kardeşi var.
Sia-Breathe me
Bilge'nin şarkısı bence Breathe me. Zaten başka severim bu şarkıyı kitapta görmekte mutlu etti. Her ne kadar yazarımız bunu başka bir karakterde kullansada bence Bilge'nin şarkısıdır.

Gelelim Bilge'ye Can'ın huzuru, belki de tek doğrusuna... Bir soyadına ya da makyaja ihtiyacı yoktu Bilge'nin sadeydi. Tıpkı bir tokası bir gözlüğü ve herkes tarafından farkedilebilecek ama herkesin sahip olamayacağı keskin bir zekaya sahip olmasının en büyük hazinesi olduğu gibi. Lavanta kokuyordu Bilge.

Göründüğü gibi, inandığı gibi, karmaşık olmayan en neti oydu. Can ile ilgili tercihini tartışanlar olabilir ama tercihi en doğru olandı. Bazen insan yapması gerekeni değil yapmak istediğini de yapabilecek özgürlüğe sahip olmalıydı, deneyimledi. Bilge'nin noktasının koyulduğu yerde de soru işaretim kalmıştı bu kadar netken neden sakladın Bilge hissettiklerini, gördüklerini ve gerçek olduğunu bildiklerini diye sormuştum ama o da başka bir karakteriydi hayatın bizden biri olması gerektiği gibi...

Duru:
Başta Konservaturvarda öğrenci bir balerin.
Soul Of The Tango- Sur Regreso Al Amor

Fırtınalıydı. Dansı ve görünüşüyle herkesi büyülese, Can bu kadar peşinden koşsa da ismi gibi duru değil karmaşıktı Duru. İçinden gelen sesi dinlemeseydi, merakına yenik düşmeseydi,sadakatini kaybetmeseydi belki farklı olurdu.

Deniz'i bulandırandı Duru, Can'ı gerçekle yüzleştiren, Ada'nın yaptıklarını anımsatan, Bilge'nin dayandığı şey Can'dan inancından koparandı Duru. Kendisini herkesten çok sevmenin verdiği zararı yaşardı insanlar Duru belki de sadece bir semboldü...

Deniz :
Başta konservatuvarda öğretim görevlisi çok yetenekli bir müzisyen.
                                         Max Richter - On the Nature of Daylight
Yine yazarımız bu müziği başka bir karakterin satır arasına gizlese de ben Deniz'e yükledim.Ne güzel müziklerle tanıştığımı bir kez daha anlayarak.
Başı doğru olmasa da sonunu becerebilmişti Deniz. Tahmin ettiğim isimle bütünleşti kitabın son serisinde. 

Arındı belki de kötü alışkanlıkları, doğru yola girene kadardı. Deniz'de kaybolabilecek ama Ada'nın tam tersi mücadeleden vazgeçmeyen insanın bir yanıydı. Ah şunu yapmasaydın, keşke o kötü alışkanlığın olmasa ilişkin başında böyle olmazdı desek de her hikayenin başlangıcı güzel olmuyordu noktası asıl kılıyordu. Deniz Duru ile gerçekle tanışmış bir anı, Can ile doğruyu görmüş bir kazanan, Göksel ile tek sığınağı müziğini hep paylaşmış bir dost, Özge ile kaybettiklerini kazanmış bir kişilikti.
Özge:
                                                                             
Başta magazin basınında çalışan bir gazeteci.
Sia-Elastic Heart

Özellikle de şarkının "I know that I can't survive. I walked through fire to save my life. And I want it, I want my life so bad" dizelerinden mi bilmem Ada sahnesinde çalan bu şarkıyı Özge'ye yakıştırmıştım. Fazla idealistti Özge ya hep ya hiççilerden. Bir de hiçbir şeyi unutmayan ne iyiliği, ne kötülüğü. Virgüllerde çok yoksa da noktayı koyan kilit isimlerden olacaktı...
Ada:
Başta Deniz'in yetenekli müzik öğrencisi.
Astor Piazzolla - Invierno Porteño
Ada'nın kemanından dökülen dizeler vardı. Tutkusundan, acısından, vazgeçişinin oluşturduğu sarsıntıdan bahsetmeyeceğim hiçbir karakterin tam olarak sonunu anlatmadığım gibi. Ama başıyla ilgili şunu söyleyebilirim Ada doğru başlayamamıştı. Kaybeden bir yanını temsil ediyordu Ada sahip olduğu yeteneğe rağmen mücadeleden vazgeçip, kaybeden...

Ali
Başta Can Manay'ın özel şoförü.
            Clint Mansell Final Movement vocals by Peter Broderick

Ali bu şarkıda ki gibi hüzünlüydü çoğu kitap bölümünde sanki amacına ulaşamayacak gibi finalinde de en çok amacına ulaşanlardan. Ama Can'a duyduğu sadakati çok sıkı anlatmıştı, her ne kadar Can'ın canı, ona ait olduğunu sandığı şeyi finalinde bana ait o dermişçesine alarak anlatmıştı sahip olunduğu düşünülen şeyler gerçeklerle buluşana kadardır, beklersen bir gün gerçek sana ait olanı sana verir.


Göksel

Başta konservatuvarda öğrenci bir balet.
İnsan kılığındaydı Göksel ama çoğu kez yaşadığı duygularda dahil bu gezegene ait olamamış gibi, dans ederek duygularının ne kadar yoğun olduğunu anlatan bir balet, yaşayarak sahip olduklarını sonuna kadar koruyacak kadar saf duygulara sahipti. Her ne kadar Ada'yı çıktığı o yolculukta koruyamasa da duygularını hep korumuş, Bilge'den sonra en netiydi Göksel.Acının en net hali.

Ve Eti...
Can'ı doğuran(!) ve onu öldürendi belki de Eti.Gizemini ilk 2 kitapta koruyan Eti'nin de maskesi düşecekti. Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış yaptıklarının tartışılırdı ama başlattığı hikayeyi bitirmek için de en çok o zemini hazırlayacaktı.

Ve Sadık...
Başta medya patronu
Sadık yaptıklarıyla yapmak istedikleri arasında sıkışmış bir kördüğümdü. Belki de en çok üzüleceğiniz kurban olan karakterlerden. Herkes bir şeyin kuklası olabilirdi. Sadık kalbini görüp, kuklası olduğu şeyden vazgeçmeye çalışsa da hüzünlü olacaktı Özge'siz bir finalde.

Ve Doğru...
Bilge'nin kardeşi otizmli bir çocuk.

Doğru otizmliydi ama normal çocuklardan belki de daha normaldi. Evi olan yeri biliyordu Ali dokunmuştu Bilge kadar Doğru'ya belki inanamasanız da Can dokunmuştu ona...

Ve Kaya...
Başta Can Manay'ın yardımcısı.
Can Manay'a yardım edemeyeceğini anlayınca kendisine yardım edecekti Kaya ondan uzaklaştırılarak...

"Bir insanın tüm dünyaya sahip olup kendi ruhunu kaybetmesinin kendi varoluşuna ne yararı var?" Sahi Azra Kohen doğru söylemişti ruhun ardındakilere sığınıp ruhu kaybetmenin ne yararı vardı?

Bu hikayeyle tanıştıran dostlarıma teşekkür ederim. Özellikle de içindeki notlarımla Pi ve bu 3 kitap keyifli bir okuma zamanı geçirdi umarım siz de keyif alırsınız. İyi okumalar ve iyi hikayelerde yer alabilmek temennisiyle...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi ki doğdum / Versiyon 32 - Londra 🎊

32 sene. Dile kolay ve her sene için biriktirdiğim şükür sebeplerim var. Bu yıl yeni yaşın arefesinde yine özlediğim abimle kavuşmayı İsviçre’de başlatıp, Eylül’ü kapatırken akrabalarla düğün buluşması Almanya ve yeni yaşın ilk gününe planlanan Londra seyahati. Kendime verebileceğim en güzel hediye hep deneyimler oldu hayatım boyunca. Durmayı sevemedim, hareket hiç eksilmesin diledim sağlık oldukça 🙏 İyi bir insan olma gayemi farklı deneyimlerle buluşturuyorum. Geçen yıl doğum günümü Paris’te geçirirken aşk dilemiştim, elbet artık birinin varlığı ama ötesinde gördüğüm her şey de aşk, tıpkı Paris’te hissettiğim özel anlar gibi. Bu dileğim 2024’te yerini buldu diye hissediyorum. 😊 Şimdi Londra dileğimi düşününce; hayatımın; mental, ilişkisel, kariyer ve vizyonu en güçlü ve farkındalıklı yolculuğunu diliyorum.  Londra'ya gelecek olursak nefisti. Huzurlu bir Ekim ayı kattı bana. Bolca tavsiyeler çıktı hem gastronomik hem turistik. Bunları ayrı bir yazımda sizlerle paylaşacağım, ...

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

La Finestra Di Fronte(Karşı Pencere)

Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi  Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi La Finestra Di Fronte yani Türkçe adıyla Karşı Pencere. Benimde zaman zaman müzik çalarımda Gocce Di Memoria'nın çalmasıyla  aklıma gelir. Sezen Aksu’nun büyüleyici sesiyle başlayan film kapanışında ise Georgia’nın seslendirdiği çok başarılı bir şarkı Gocce Di Memoria’yı kazandırmıştı hayatlarımıza. En azından benim hayatıma.Tango sahnesinde Historia de un amor ise başka bir şaheserdi notaların dile gelmesinin hikayesiyle... Bu film, karşı pencereden aşka bakmayı anlatır. Giovanna karakteri ve yasak aşkı. Karşı çıkarız kabul etmeyiz. Ama aşktır ya da ilgisizliğin ilgi arayışıdır. Başrol oyuncusuna kızarız yaptığının yanlış olduğunu düşünerek. Filmi izledikçe de sanki biraz daha anlamaya başlarız onu. İlgi duyduğu komşusu ileyken bu kez de kendisine, evine, çocuklarına karşı pencereden bakması artık hikayeyi ba...