Ana içeriğe atla

'Gomidas' oyunu üzerine 'İstanbul ve ev'

Surp Vortvots Vorodman Kilisesi'nde 'Gomidas' oyununu seyrettik. Sanatla daha çok buluşacağım zamanlar geldi yani bu kışta ruhumun doyacağı zamanlarda kalemim sizle daha sık buluşacaktır.

Satır aralarıyla ve yüksek performanslı oyunculuğuyla Fehmi Karaarslan ve arkasındaki nefis koro çok iyi iş çıkarmış tüm prodüksiyon ve oyuncuların emeğine sağlık. Spoiler vermeyeceğim kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Burada beni yazmaya sevk eden 'Ev', 'Ait hissetmek', 'içindeki müzik' vb. metaforikleştirilmiş bazı olgular.

Yazımı okurken tabi ki yine size bir fon müziği eşlik etsin isterim. (No Land, Fıratcan Gülhan- İstanbul)

Ev neresi? Doğduğun mu doyduğun yer mi klişesinden farklı bir cevap vereceğim bence ev <kalbinin olduğu ve kendini bulduğun yer> diye düşünüyorum. Farklı şehirlerde başka hayatlarda, aynı zamanın farklı döngülerinde yaşayan çoğu insan evini kendi seçemiyor elbette ancak kalbinin olduğu yeri evi benimseyebiliyor. Gomidas'ın hayatı bana düşündürmüştü tam da neden ev, ait hissetmek önemli, uzun süre bir yere ya da birine ait hissedebilir miydi insan? 

İnsan doğası gereği ait olmak ister ancak vereceğim cevap sizi şaşırtabilir; bu bir topluluk, bir grup, bir eşe ait olmak değil insan en çok 'kendi'sine ait olmak ister. Kendisinde, benliğinde mutlu bir insan nereye sürüklenirse sürüklensin evini de taşır çünkü kalbi yanındadır. Öyleyse evimizi her yere taşıyabiliriz mi? Peki  Gomidas'ın evi 'Kütahya', 'Berlin', 'Paris', 'İstanbul', 'Ermenistan' neresi sizce? Oyunu izleyenler olursa bu yazımın altına yorum yazsın çok isterim. :)

İçindeki müziği takip edenler kalbiyle hareket edebilenler oluyor. Onu susturanlar beyniyle konuşanlar, içindeki müziği başkalarıyla paylaşanlarsa 'Evini bulabilenler' bence. 

İçimde çok müzikli bir koro var Aslı peki ne olacak? diyorsanız hangimizde çok sesli değil ki; çok gezenler, çok göçenler, kalabalıkta olan herkesin hikayesinde çok sesli müzik var. Bu hikayeyi güzel kılan da bu çeşitlilik. Bu farklı müziklerin ahengiyle yaşamayı becerebildiğimizde kendi müziğimizi üretebileceğiz. 

O halde farklı sesler içerisinde kendi müzik kutumuzu oluşturduğumuz, evimizi bulduğumuz; kendi benliğimize yolculuğumuz güzel olsun. 

Görüşmek üzere ❤

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi ki doğdum / Versiyon 32 - Londra 🎊

32 sene. Dile kolay ve her sene için biriktirdiğim şükür sebeplerim var. Bu yıl yeni yaşın arefesinde yine özlediğim abimle kavuşmayı İsviçre’de başlatıp, Eylül’ü kapatırken akrabalarla düğün buluşması Almanya ve yeni yaşın ilk gününe planlanan Londra seyahati. Kendime verebileceğim en güzel hediye hep deneyimler oldu hayatım boyunca. Durmayı sevemedim, hareket hiç eksilmesin diledim sağlık oldukça 🙏 İyi bir insan olma gayemi farklı deneyimlerle buluşturuyorum. Geçen yıl doğum günümü Paris’te geçirirken aşk dilemiştim, elbet artık birinin varlığı ama ötesinde gördüğüm her şey de aşk, tıpkı Paris’te hissettiğim özel anlar gibi. Bu dileğim 2024’te yerini buldu diye hissediyorum. 😊 Şimdi Londra dileğimi düşününce; hayatımın; mental, ilişkisel, kariyer ve vizyonu en güçlü ve farkındalıklı yolculuğunu diliyorum.  Londra'ya gelecek olursak nefisti. Huzurlu bir Ekim ayı kattı bana. Bolca tavsiyeler çıktı hem gastronomik hem turistik. Bunları ayrı bir yazımda sizlerle paylaşacağım, ...

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

La Finestra Di Fronte(Karşı Pencere)

Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi  Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi La Finestra Di Fronte yani Türkçe adıyla Karşı Pencere. Benimde zaman zaman müzik çalarımda Gocce Di Memoria'nın çalmasıyla  aklıma gelir. Sezen Aksu’nun büyüleyici sesiyle başlayan film kapanışında ise Georgia’nın seslendirdiği çok başarılı bir şarkı Gocce Di Memoria’yı kazandırmıştı hayatlarımıza. En azından benim hayatıma.Tango sahnesinde Historia de un amor ise başka bir şaheserdi notaların dile gelmesinin hikayesiyle... Bu film, karşı pencereden aşka bakmayı anlatır. Giovanna karakteri ve yasak aşkı. Karşı çıkarız kabul etmeyiz. Ama aşktır ya da ilgisizliğin ilgi arayışıdır. Başrol oyuncusuna kızarız yaptığının yanlış olduğunu düşünerek. Filmi izledikçe de sanki biraz daha anlamaya başlarız onu. İlgi duyduğu komşusu ileyken bu kez de kendisine, evine, çocuklarına karşı pencereden bakması artık hikayeyi ba...