Bazı güzel şeyler anımsanmak (hele de hayatımızda anımsamak istemediğimiz şeyler olurken) yeni güzel şeyleri doğurmak için yazılmalıydı...
Tarihler 9 Temmuz sabah saat 08.20'yi gösterirken uçağımız Leipzig'e yol aldı. Serüvene Dresden'de başlayacağımızı düşünürken sadece bir kaç saatliğine de olsa Leipzig sürpriz yumurtanın bize sunduğu güzel bir hediyeydi.
Tur otobüsümüzle ilgili yaşadığımız bir aksilik neticesinde es geçeceğimiz güzel bir şehri tanımış olduk, hemde en sevdiğim şey; kendimiz keşfederek. Çünkü bir yere ayaklarınızla dokunursanız o zaman sizde izi kalır o şehrin ve ayaklarıyla size eşlik eden güzel insanların...
Porsche ve BMW fabrikalarının da bulunduğu Leipzig Nazi savaş suçlularının büyük kısmının savaşın sonunda idamına karar verilen, Almanya'nın Saksonya eyaletinde yer alan şehri. İnternette araştırdığınızda karşınıza ilk olarak bu tarz bilgiler gelir.
Leipzig'e hemen şu an gelir misin deseler yine giderim, çünkü en az orada vakit geçirsekte benim için Johann Sebastian Bach'ın doğduğu sanatın, tarihin hala canlı olduğu çok güzel bir şehir. Zaten müziğin sokaklara yansıdığı şehir kötü olabilir miydi?..
Bir Bach iyi gitmez mi en sevdiğim eseriyle bu şehre:
Bir Bach iyi gitmez mi en sevdiğim eseriyle bu şehre:
Rehberimizin karşılaması ve yönlendirmesiyle şansımız havaalanına yürüme mesafesindeki tren istasyonu oldu. (Bilet fiyatı: 4,65 €) Uzun bir güzergahı olduğunu farkettikten sonra bu ücretin aslında çok fazla olmadığını sonradan anlıyorsunuz.
İlk durağımız sayılan Avrupa'nın en büyüklerinden Leipzig'in ana tren istasyonu Hauptbahnhof.
Bu istasyondan Avrupa şehirlerine seferler olduğu gibi Berlin, Dresden, Munich, Frankfurt ve Hamburg’a gidilebiliyormuş. Berlin Leipzig'ten 1 saat. Belli mi olur ilerde burayla yollarımız yine kesişir der gibi...
Alışveriş, yeme içme de bu tarihi istasyonun içinde yer alsada böyle bir yerde alışveriş yapmak, elbette şehir görünümüne göre çok daha keyifli. Türk gazetelerini de gördüğüm büyük kitapçısı, içeride ki yemek alanları gerçekten görülmeye değerdi.
Görüpte en sevdiğim yerlere gelirsek zaten zamanımız kısıtlı olduğundan bir elin beş parmağını geçmedi. E ilkler her zaman eksik kalmaya mahkum, olsun o kadar. Bazen sadece bir yer, bir şey ya da bir anı yetmez miydi bir albümü doldurmaya...
Diğeri de yine en çok vakit geçirdiğimiz Richard- Wagner Platz. Alışveriş yerleri ki dipnot büyük bir Primark da burada bulunuyor(İlgilenenlere duyurulur.) Ama bunun dışında sahip olduğu opera binası Leipziger Messe adında uluslararası meşhur fuarı gibi bir sürü güzel sembolü de var şehrin.
Dinlenirken Richard Wagner Platz'ın arka sokağında bir göl önünde banklarda huzura erdi yorgun ayaklarımız. Burada da tur otobüsünü beklerken bir kısmımız çok samimi Almanlarla karşılaşmış olduk:)

İskoçya'dan sonra bu tarz yapılar bende göz aşinalığı oluşturmuş olsa da bir şehri böyle yapıların güzelleştirdiğini bildiğimden sokaklardan geçerken mutlu olmuştum.
Evangelisch Kirche (Protestan Kilisesi)- Stadtansicht Leipzig - Straße
Buraya gelmişken vaktiniz varsa Thomaskirche(St. Thomas Kilisesi)'ye muhakkak uğrayın. Zira Bach'ın şimdi müze olarak kullanılan evi de burada bulunuyor. İçim de burayla ilgili en önemli ukte buydu.
Bu kısacık Dresden macerasına dair muhakkak değinmediğim, deneyimlemedeğim bir sürü şey de kalmıştır, yaşayarak deneyimlemek tekrar kısmet olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder