Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Klişelerin Ardında Bir İnsan Kaynakları Hikayesi

Blogumda ağırlıklı olarak sizlerle ruhumu besleyen kültür-sanat ve seyahat içerikleri paylaşıyorum. Ancak bugün, mesleğimle ilgili bir yazı paylaşmak istedim. Kimisinin saygı, kimisinin korku, kimisinin umursamadığı; kimisinin stratejikleştirerek sahiplendiği, kimisinin ise ‘icat çıkarma başımıza’ diyerek ötekileştirdiği... Kimi zaman derinleştirilen, kimi zaman yüzeyselleştirilen bu kıymetli meslek grubundayım ben: İnsan Kaynakları. Masanın diğer tarafında bulunanlar şimdi anlatacaklarımı çok daha iyi anlayacaktır. Aslında ben mesleğe doğrudan İnsan Kaynakları olarak başlamadım. Yaklaşık bir yıl teknik bir pozisyonda çalıştım. O dönemde gözlemlediğim İK; despot, geleneksel yöntemlere sıkı sıkıya bağlı, odasına girerken çekindiğim ve genellikle yaşça büyük bireylerden oluşan bir yapıya sahipti. Benim istediğim; yüzünden düşen bin parça olan, masasından kalkmayan, her şeye hayır diyen ve dinlemektense konuşan biri olmak değildi. İşte o zaman, ne istemediğime karar vermiştim. Peki ya so...
En son yayınlar

Kendine İyi Davranmak: İçimizdeki Lidere Şefkat

Çok değil bir kaç gün önce sağlık sonucumla ilgili güzel bir gelişme yaşadım. Takip etmem gereken bazı durumlar ve ardından, önem verdiğim meseleler üzerine bolca düşünme fırsatım oldu. “Ne hastalıklarımıza sebep oluyor?” sorusundan hayatımda yer alan destekçilere, dikenlere en çok da içimdeki şefkatli sese kulak verdim. Zaman zaman acımasızlaşan, köşeleri sivrileşen o iç sese. Bir gün sen de kendi iç sesini dinle. Ona bir çocuk gibi davran. Kırdın mı, korkuttun mu, yoksa sevdin mi onu? :) Kırılganlıkla Gelen Güç Doktorun beni aramasını beklerken aklıma, Brene Brown’un TEDxHouston- “The Power of Vulnerability” (Kırılganlığın Gücü) çok sevdiğim konuşması geldi. Aşağıya bu ilham verici konuşmanın tamamını ekliyorum: “Doktorun aramasını beklerken nefes alıp vermeye gönüllü olmak.” demişti konuşmanın bir yerinde.  Duyguları uyuşturmak ile ilgili anlattıkları, o an hissettiklerime çok benziyordu. “You can't numb hard feelings without numbing other emotions.” Zor duyguları uyuşt...

Hikayeyi Tersten Yazmak: Belirsizlikle Dans

Belirsizlik üzerine yazacağım bu yazıda elbette müziksiz olmayacak. Sevdiğim bir tek kişilik oyun olan 'Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım' ile keşfettiğim fransızca şarkı, yazımın fonunda. İyi okumalar.🌸 "On pourrait refaire L'histoire à l'envers On commencerait là où on s'est perdu" Yani çevirisiyle;  " Belki de hikayeyi tersten yazabiliriz, kaybolduğumuz yerden başlasak. "   Şarkının bu kısmı evrensel etkisiyle farkında olmadan temas etti ruhumla. Dedim bu sefer yazımın temasında bu şarkı olmalı :)  Belirsizlik deyince herkesin aklına pandemi süreci gelecek; zira en çok hissedilen dönemdi. Bunu hepimiz deneyimlediğinden en azından herkes bir kez bu kavramla 2020 yılında karşılaştı. Benim de çok değil pandemiden bir kaç ay önce değer verdiğim bir İK üstümün yorumladığı bir envanterimde; 'Değişime Çeviklik' ve 'Öğrenme Çevikliği' güçlü 'Belirsizlikle Başa Çıkma' yetkinliğim gelişim alanı çıkmıştı hiç unutmuyorum. Aslında o...

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

Eylül /Tiyatro Oyunu üzerine

Sevgili 2025, Blogumdaki ilk yazımın sanatla ilgili ve ilkbaharda kış gibi hissettiren bir oyunla başlaması planlı değildi, ama öyle denk geldi. Değerli okuyucu, Biliyorum, sen de hâlâ bir yerlerde benim gibi okumaya değer veriyorsun. Görselin ve hızla tüketilenin aksine, emek verilmişin kıymetini bilenlerdensin. Yazmaya devam etmem sadece kendimle ilgili gibi görünse de, aslında bizimle de ilgili biraz. Çünkü toplumsal varlıklar olarak paylaşma ihtiyacımız derinlerde bir yerde hep var. Ben, beni mutlu eden şeylerde bu ihtiyacı derinden hissediyorum. Bu sebeple bu kez bir tiyatro oyunu önerisiyle karşınızdayım: Eylül. Güldüren Eylül, ağlatan Kâsım... Tek bedende yaşanmış koca bir hayat ve üzgün bir final. Ama hep derim; sonuçtan çok sürece tutununca bazı şeyler katlanılır hale geliyor. "Cinsel yönelimlerinden dolayı trans bir bireye bakışınızı bir oyun bile değiştirebilir" demek istemiyorum, çünkü bu bile Eylül’ü yaralayabilir. Eylül, 9 yaşında... İçimizden biri gibi. Hep ...

İyi ki doğdum / Versiyon 32 - Londra 🎊

32 sene. Dile kolay ve her sene için biriktirdiğim şükür sebeplerim var. Bu yıl yeni yaşın arefesinde yine özlediğim abimle kavuşmayı İsviçre’de başlatıp, Eylül’ü kapatırken akrabalarla düğün buluşması Almanya ve yeni yaşın ilk gününe planlanan Londra seyahati. Kendime verebileceğim en güzel hediye hep deneyimler oldu hayatım boyunca. Durmayı sevemedim, hareket hiç eksilmesin diledim sağlık oldukça 🙏 İyi bir insan olma gayemi farklı deneyimlerle buluşturuyorum. Geçen yıl doğum günümü Paris’te geçirirken aşk dilemiştim, elbet artık birinin varlığı ama ötesinde gördüğüm her şey de aşk, tıpkı Paris’te hissettiğim özel anlar gibi. Bu dileğim 2024’te yerini buldu diye hissediyorum. 😊 Şimdi Londra dileğimi düşününce; hayatımın; mental, ilişkisel, kariyer ve vizyonu en güçlü ve farkındalıklı yolculuğunu diliyorum.  Londra'ya gelecek olursak nefisti. Huzurlu bir Ekim ayı kattı bana. Bolca tavsiyeler çıktı hem gastronomik hem turistik. Bunları ayrı bir yazımda sizlerle paylaşacağım, ...

Kreutzer Sonat

Adından da anlayacağınız üzerine yine bir Dasdas - açık sahne oyunu. Can Kayhan Berkin'in muhteşem tek kişilik performansı. Öyle oyundan bahsetmeyeceğim biliyorsunuz tavrımı; bir kahve içmek yerine sanata harcanan zaman ruhunuza nasıl iyi gelmez. 💐 Aslında müziği sevmeyen kendi tabiriyle 'şehvet düşkünü' bir adamın (ki bence müzik sevmeyen insanlar hayattan keyif alamıyor gibi hissediyorum.) yine kendi tabiriyle 'temiz, saf' bir kadınla evlenmesi hatta bir kızının olması. Fakat aradan geçen zamanla aşk sanrısı-kıskançlık kıskaçı-şüphe, korku, saplantı. İliklerime kadar hissettiğim pek çok olgu. Kısa ama sorgulayalım istediğimden sorularla geçen mini bir yazı olacak. Konu yalınsa da düşündürttüğü pek çok kompleks olgu oldu; Birini gerçekten gözle beğenip, kalple aşık olup, ruhla ölümsüzleştirebiliyor muyuz? -Göz kısmında kalan beğeni ile evcilik oyunları mı oynuyor insanlar? Gerçekten birbirine ait insanlar başka yerlerde başkalarıyla katlediliyor mu? Evlilikler mut...