Ana içeriğe atla

Leyla ile Mecnun dizisi

Genel olarak yazmaya olmasa da bloga yazmaya çok ara verdiğimin farkındayım. Bu yazıyla böyle anlamlı bir günde (Not: 9 Şubat 2011 Leyla ile Mecnun'un yayın hayatına başladığı gün.) arayı sona erdirmek güzel oldu. Sizleri de özledim...
     7 yıl önce bugündü. Üniversiteye başlamamın üzerinden 5 ay geçmişti henüz. Televizyonda diziyi açtı abim. İlk bölüm. Bir diziydi işte alelade başlayan....
7 yıl önceden başlarsam, kitaba kadar yolu var. Geçen 7 yıl, bize kazandırdıkları, anlamlandırdıkları ile ilgili neden bahsedeceğimi biliyorsunuz zaten.
    2 yıl önce yazdı. Kireçburnu hayatımda İstanbul'da yaşıyor olmama rağmen görmediğim bir eksiklikti.Belki hayatıma giren bir dizi anlattı hikayesini ondandı anlamı ve en yakın arkadaşlarımdan biri bu eksik zinciri kırmıştı. 
    5 gün önceydi. O hikayenin yoluna tekrar düşmüştük. Onları çok özlediğimi hissediyordum. Eksik bir şeyler vardı hayatımızda... 

Ey zaman bilmez misin ettiklerini? 

Mesela bir Pazartesi ne kadar keyifli olabilirdi? Bir dizi ne kadar dizi olmayabilirdi? İsmail abi gibi dostlarım olur muydu hayatımda? Mecnun Çınar gibi değer veren, Yavuz gibi sadık, İskender gibi baba, Erdal gibi bakkal, (çay bana!), Nurten gibi sıra dışı, Metin kadar bağımsız, Şekerpare gibi hayal kırıklığı, Pakize gibi kısa süren mutluluklar, Ak sakallı dede gibi gerçek ama aslında hayal, az sakallı dede gibi saçma mutluluklara gebe, Kaan gibi büyük, Arda gibi tam anlamıyla "tıs tıs" , Melül kadar sindirilmişliklerimiz, Telatabi kadar anlamsız, Leyla gibi yerine koyabileceğimiz ama vazgeçemeyeceğimiz onlarcası, bir gemi ki geleceğine hâlâ inanılan, peşine düşeceğimiz bir çöl hikayesi...

Popülerleşen çoğu şeye hemen yaklaşamam. Ama biz bu hikayeye birlikte başladık. O yüzden bu popülarite o popülarite değil, bilmenizi isterim. Sonradan doğmadı, hep vardı...

Öncelikle şunu belirtmek isterim bu yazıda bolca "..." var öyle ki eksik kalanları tamamlayamayacağım kadar çok yazasım var buna dair. Biz dizi anlatmıyorum size. Bizden, özlediklerimizden bahsediyorum.

Gelelim 5 gün önceye. 3 yol arkadaşıyız, üniversite yolculuğumun en güzellerinden onlar.Kadro sağlam. Elif ki kendisi de bir Leyla ile Mecnun çok severi, Hande ki o da bu aileyi tanıyıp, günün muhteşem fotoğraflarının sahibi.

Neymiş? ("Neamiş") hemen bir hafta sonu planı yapıyorsunuz. Beşiktaş'tan 25E ya da 40T'ye biniyorsunuz Kireçburnu durağında iniyorsunuz. Kendinizi usulca huzura bırakıyorsunuz.
Klasiktir, Kireçburnu fırınında soluklanın, böreğinizi yiyin, çayınızı için.Yeriniz kalırsa bir de tatlı. (Börek çeşitleri: 9,5 TL, Çay: 4 TL, Menemen: 12 TL, Yumurta çeşitleri: 10-17 TL arası, Tatlılarda çeşit çeşittir :))
Kireçburnu Fırını
Kireçburnu Fırını (Özellikle alt kattaki bu köşeden kalkasınız gelmez:))
Sonra o güzel sahile kendinizi bırakın. Parkın biraz ilerisidir Leyla ile Mecnun ekibinin durağı. Güzel hemde çok...
 Selamınızı verin mesela, bir Hoop diyin huzura karşı.
Sonra onların oturduğu bankta göğe bakın mesela...


Sarıyer istikametine doğru yürürken sağda Polis karakolunu gördünüz.Hemen yanındaki uzunca merdivenlerden çıkıyorsunuz. Ve biraz ilerleyince sol tarafınızda 'Şimbilli' Erdal Bakkal. Tabii aradan yıllar geçmiş, bir bakkaldan çok bir anıt defteri gibi bura.
Duvarlarına gelenler yazmış, geçenler yazmış. Yine de o sahnelerin gözünüzün önüne gelmesine engel değil. Nurten- Erdal. Ve birkaç tabureden birinde oturan İsmail abinin "Erdal abi çay bana!" ya da İskender'in "Bıyıkların çekilsin Erdal" deyişi kulaklarınızda...


Öyle şirin ki evler. Yapı hiç bozulmamış. Hemen yan tarafında manzarayı tepeden göreceksiniz. Zaten evlerin nizami boylarından, Kireçburnu'nu tüm ihtişamıyla seyre doyamayacaksınız.

 Sonunda işte tüm güzelliğiyle Mecnun Çınar ve ailesinin evi. Ama o da ne kocaman bir köpek, Duman karşılıyor :) Sonra iyi ki ayrılmıyoruz oradan bir kadın geliyor yanımıza. Duman'ı bağlarım, gezersiniz 5 TL karşılığında diyor. O an o kadar mutlu olmuştuk ki.

Dikkat At var :) (Mecnun ruhu daha girişte karşılıyor.)

Ah o koltuklar... Tüm sahneler canlanıyor zihinlerde.
Hikayenin sonunda Mecnun'un hayatını geçirdiğini anladığımız o oda ve koltuklar...
Neyse hüzünlü sahneleri bir kenara bırakırsak eşyaların hepsi değilse de bazıları o ruhu taşımaya devam ediyor. Görevli kadınla konuştuğumuzda "Bu kadar sevileceğini bilseydik atmazdık o kadar eşyayı diyor." Çok iyi biri öyle ki evde uzunca zaman geçirdik. Zaten odaları dolaştıktan sonra o teras var ya o teras çıkası gelmiyor insanın...
Teras manzarası :)

 Ah o güzel bahçe...


 Ve daha pek çok anıyı hafızalarımıza kazıyarak evden ayrılıyoruz. 
Unutulmaz bir gün ve Leyla ile Mecnun anısına sevgi ve özlemle...

Tüm L&M'ciler ve güzel bir hikayeye tanık olmak isteyenler için kaleme alınmıştır.

Yorumlar

  1. Psikolojinin dibine vurdugum su saatlerde ah vah ile gecmisin keskelerini yaad ederken bu bloga rastlamak aci bir tebessum birakti.icimde sanki ağlayan bir at var yemin ediyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Moderatörde kalmış kıymetli bir yorum daha.. Ruhunuza bir parça dokunabildiyse ne mutlu bana🌸

      Sil
  2. Harika olmuş ya teşekkürler emeğinize sağlık ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıllar sonra görsem de bu yorumunuz mutlu etti, teşekkür ederim. 🌱

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

La Finestra Di Fronte(Karşı Pencere)

Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi  Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi La Finestra Di Fronte yani Türkçe adıyla Karşı Pencere. Benimde zaman zaman müzik çalarımda Gocce Di Memoria'nın çalmasıyla  aklıma gelir. Sezen Aksu’nun büyüleyici sesiyle başlayan film kapanışında ise Georgia’nın seslendirdiği çok başarılı bir şarkı Gocce Di Memoria’yı kazandırmıştı hayatlarımıza. En azından benim hayatıma.Tango sahnesinde Historia de un amor ise başka bir şaheserdi notaların dile gelmesinin hikayesiyle... Bu film, karşı pencereden aşka bakmayı anlatır. Giovanna karakteri ve yasak aşkı. Karşı çıkarız kabul etmeyiz. Ama aşktır ya da ilgisizliğin ilgi arayışıdır. Başrol oyuncusuna kızarız yaptığının yanlış olduğunu düşünerek. Filmi izledikçe de sanki biraz daha anlamaya başlarız onu. İlgi duyduğu komşusu ileyken bu kez de kendisine, evine, çocuklarına karşı pencereden bakması artık hikayeyi ba...

Farkındayım - farkındasın - farkında mıyız? ✨

Öncelikle bu yazıda yaklaşık 70 yazımda olduğu gibi yapay zeka desteği alınmamış %100 insan eseridir. Bu sebeple doğalı okuduğunuzu bilerek içerikten çok içimden dökülene odaklanabilirsiniz. Fizik tedavi de son haftamda akşam dönüşte 'Yazmalısın Aslı' ruhu ile yazının zihnimde beliren şarkısını ekliyorum. Kendisini çok severim. En son İstanbul konserinde dinleyebilmiş olmanın keyfiyle yazımın şarkısı onun olsun istedim. Özellikle nakarat;  "Cause everyone has a heart and every heart has a separate shadow.  Every shadow will crave to come clean" Yani çevirisiyle; “Çünkü herkesin bir kalbi vardır ve her kalbin ayrı bir gölgesi vardır. Her gölge de arınmayı arzulayacaktır.” Diyeceksiniz ki ne çağrıştırdı ki bu şarkı sana farkındalık konulu yazın için? Kalbin gölgesi, görmeyi engelleyen bölge gibi. Bakıp da göremediğimiz her şey gölgede kalıyor. O sırada yolda akşam dönerken gölgeme bakıyordum. Arındığımı ve farkındalığımın 30'lu yaşlarımda ne kadar arttığını düşünüp ...