Yine bu hafta ödevim bir film bir iç analiz. İyi ki... Dersim, Çatışma Yönetimi. Hocamız zaman zaman izlediğini söylemişti filmi, her izleyiş başka yolculuk demişti, izleyince anladım.
Çoğu kez farkında olmadan iç sorgu dünyamıza yolculuğumuzu çok güzel anlatan bir filmmiş Eternity and a day. Geçte olsa tanıştım, siz de tanışın isterim...
Not: Yazım haliyle filmden parçalar içerecektir. İzledikten sonra okumak tercihiniz de çok normal olacaktır.
Film 1998 yılı, Yunan Yapımı. O yıl Cannes Film festivalinde altın palmiye kazanmış. Eleni Karaindrou'nun o hepimizin bildiği şarkısı meğer bu güzel esere yazılmış. Onu açın ve öyle dalın iç dünyanızın, yarının ne kadar süreceği sorgusuna...
Çoğu kez farkında olmadan iç sorgu dünyamıza yolculuğumuzu çok güzel anlatan bir filmmiş Eternity and a day. Geçte olsa tanıştım, siz de tanışın isterim...
Not: Yazım haliyle filmden parçalar içerecektir. İzledikten sonra okumak tercihiniz de çok normal olacaktır.
Film 1998 yılı, Yunan Yapımı. O yıl Cannes Film festivalinde altın palmiye kazanmış. Eleni Karaindrou'nun o hepimizin bildiği şarkısı meğer bu güzel esere yazılmış. Onu açın ve öyle dalın iç dünyanızın, yarının ne kadar süreceği sorgusuna...
Eleni Karaindrou-Eternity and a day film müziği
"Batık şehirle ilgili ne biliyorsun? Büyük babam, o mutlu şehrin bir depremde battığını ve asırlardır denizin dibinde uyuduğunu söylüyor. Sadece ayda bir kez sudan çıkarmış, çok kısa süreliğine... Ve her şey dururmuş o zaman. Zaman bile dururmuş. Zaman... Nedir o? Deniz kenarında deniz kabuklarıyla oynayan. Geliyor musun peki?" sözleriyle başlıyor film. O kadar çok söz var ki üzerine düşündüren.
Gelelim 3 ana karaktere. Alexandre (Bruno Ganz- yine mükemmel oyunculuğun sahibi) zamanın sonunda ölecek olan şair, yazar, iç sorgu dünyasının sahibi başrolümüz.(Sanmayın filmin sonunu söyledim. Bazı filmler sonlarıyla başlayıp, sonsuzlukla biterler.)
Anna, Alexandre'a 30 yıl öncesinden mektuplar bırakan güzel karısı, geçmişe sorgusunun kaynağı.
Minik Arnavut çocuk. İster göçmen, sürgün, ister yabancı. İster kırmızı ışık çocuğu... İster şairin kelimelerini tamamlayan ilhamı. Ama bir isme bile gerek olmayan çok önemli bir çocuk.
Bir de şairin kızı var çok kızdığım. O sahildeki eve, anısına yapılır mıydı, ah çocuk dedirtti. Diğer yan karakterlere değinmiyorum.
Başlarda bir sahne vardı. Öyle ki videoya aldıklarımdan, çok sevdim. Müziğinin sesini kesip, karşı pencereye bakarak söyledikleri ve devamında sahilde yürüyerek dökülen kelimeler karakterin dilinden:
Şairimiz, Özgür Tutsak şiirini tamamlamaya çalışıyor, ama kelimeleri eksik. Çocukluğu İtalya'da geçmiş. Ana diline çok da hakim olmayıp, kendi kelimelerini satın almış, yaşadığı köylerden topraklarından...
Pişmanlığını da duyuyor zaten annesi ile hastanede vedalaştığı o mükemmel sahnede:
"Anne neden çürüyüp gider insan sessizce acıyla ihtiras arasında parçalanarak? Ben neden hayatımı hep sürgündeymiş gibi geçirdim? Kendi ana dilimi konuşma şansım varken neden bu kadar seyrek döndüm ülkeme? Kendi dilim varken hala kayıp kelimeleri bulabilecek ya da sessizliğin içinden unutulmuş kelimeleri çıkarabilecekken.Neden bilmez insan nasıl seveceğini?..
Gelelim o küçük derin Arnavut çocuğa. Kırmızı ışıkta ünlü şairin arabasına atlıyor.Kimsesi yok bir Selim var dostu hayatında belli ki. Ona da vedası kalbinizde, gözlerinizde değişime sebep olabilir. Çok iyiydin be çocuk demiştim. Ey Selim! ağıtıyla minik çocuğa. Bir de sınır kapısından her defasında şaire geri dönüyor.Sanki hayatındaki, şiirindeki, son anındaki eksik kelimelerini tamamlamak için. İyi ki de...
Film de çok fazla sembol var. Durağan sessiz sahnelerinde bile. Denize yakınlaştıran kamerada bile...
Şair çocuğa “- Benimle kal? diyor. O da:
– Korkuyorum! Şair – Ben de korkuyorum… Benimle kal!”
Kalıyor çocuk vedasından önce son kez şehirler arası otobüse biniyorlar. Otobüs yolculuklarında çok fazla sembol var.Durup izliyorlar o sembolleri, sanki hayatlarının yolculuğu o an.
Kızıl bayrakla otobüse binen adam, tartışan bir çift, minik bir orkestra ve şairin gençliği...
Ve dışarıda sürekli onları takip eden sarı bisikletliler. Başta anlamamıştım çok merak etmiştim ne anlama geldiklerini Yunan mitolojisi gereğiymiş. Detay vermeyim burası size kalsın.
Ve artık zamanı geliyor vedanın. "Argadini" diyor sarılarak vedasında (Artık gözlerinizde ki değişim belirginleşir, yaş halini alabilir.) şair soruyor anlamı ne "Çok geç" diyor çocuk.
Anna ah Anna... Mektubunda şaire "Seni iki kitabının arasında yakalamaya çalışıyorum. benim ve kızımızın yanındasın ama kendi hayatını yaşıyorsun." diyen karısı.
Geçmişine dalarak geleceğinin son gününde hayatının en güzel zamanlarını geçirdiği sahil evinde karısı Anna'ya sorar adam: Yarın ne kadar sürecek Anna?
Anna: Sonsuzluk ve bir gün...
Her sahne, her detay muazzam. Hepsine değinebilmek güç. Öyle ki çok uzunca yazabileceğimi hissettim yine ama yazmaktan ziyade başka bir şeyler vardı kendime bırakmak istediğim bir şeyler... Umarım sizde seversiniz, kendinizden bir şeyler bularak, kendinize, yarınınıza bir şeyler bırakarak...
İyi seyirler :)
Yorumlar
Yorum Gönder