Ana içeriğe atla

İşe Yarar Bir Şey filmi incelemesi

                                                                                                      31.10.2017/ 00:25 -Yazı defterimden
Ekim'i kapamadan bir Ayla bir işe yarar bir şey vardı meraklardaydı, giderdik.

Pelin Esmer- Barış Bıçakçı ortak yazımı ( Barış Bıçakçı, bir parantezden fazlasını  hâk eder hemen her kitabını okuduğum, çok sevdiğim bu yazarla hiç görmediğim Ankara'yı bile sevmiştim... Başka bir yazımda sadece ondan bahsedeyim  ne dersiniz?) Başak Köklükaya'nın güzel oyunculuğu(Gülerken bile samimiyeti işliyordu şair rolüne hakkını verircesine...)

Filme dair; sanat kaygısı olmayan, nakış gibi işlenmiş betimlemeleriyle daha çok kitap okuyormuş hissi uyandıran, bitince de bitti mi şimdi dedirten, sanatsal çokça da şiirsel bir yolculuk hikayesi, biz çok sevdik tavsiye edilir.

Film kısmen bir iç muhakeme çokça kendini dinleme içeriyor. Tıpkı hayatlarımızı sığındığımız kutular ardında yaşarken, pencereden bakıp o kutuyu terk etmek isteyişlerimiz gibi. Öznesi biziz ama nesnelerde başkaları olmasa bir anlamı yok. Sahi işe yarar bir şey yapabiliyor muyum şu kısacık hayatımda? Yoksa çoğu zaman insanların konuştukları bir dedikodunun malzemesi mi oluyorum? Kendimi dinliyor, onları anlayabiliyor muyum mesela?
Şimdi yazacaklarım filmden ilham alıp, Ekim'in son gününde filmi izledikten sonra, kendi defterimden, kalemimden dökülenlerin küçük bir kısmıdır ki bundan hiç vazgeçmeyeceğim.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir tren, bir sürü vagon. Vagonlarda pencere, her pencerede ayrı bir hayat. Kendi hayatından çok başka hayatlara misafir olup, gözlerine onları ekliyorsun...

Çok da önemli olmayan bir eylem; yıllardır görmediğin hayatından gelip geçen arkadaşlarınla buluşmaya gitmek ama bu çok önemli bir eyleme, bir trene, bir sürü hayata misafir olmanın yolunu açıyor. Belki de geçici hikayelerden sıkılırken kalıcı hikayelere konuyorsun...

Alelade yanından geçerken anlam buluyorsun her renkte, her insanda, akan zamanda, her sese kulak kabartıp, her karşılaşılan duruma içinden hikaye yazıyorsun. Filmde etkilemişti, "Sarı, yeşil, turuncu... Ben turuncuyum bir kafiye olamayan." Anlamsız hayatımda anlam arayan bir göçebe, kafiyesi yok işte, eksik.

Birileri bizi anlamayacak diye anlamdan vazgeçiyoruz, korkuyoruz bizi götüren o trende ya kaybolursak?Ruhumuzu sıkıştırıyoruz bir hikayeye. O hikayede istediğimiz gibi gitmeyince ruhlarımızda hikayeye kurban gidiyor. 

Bir diğer etkileyen sahnede şair kadın karakteri; "Anlamıyorum neden vazgeçer insan sarı çiçeği görmekten" der. Sahi görebilme imkanımız varken neden yanından geçip gideriz? 

Misafir olduğum hayatlar, en çok bunu sorgulatmıştı. Ne kattım, ne gördüm onlardan? Yine bir sürü soru cevabını başkalarında arıyorum, arıyoruz. Bilmiyorum ne zaman özne olsam nesnenin peşine düşüyorum. Belki misafir olarak girdiğimiz o hayatlarda kalabiliyor ya da bir parçamızı bırakabiliyoruzdur kim bilir. 

Yüzüm yansıyor cama, fonda bir şarkı, insanlar hareket halinde hepsinin bir telaşı, yetişeceği bir yolculuğu var. Nereye bilet alsam da kendime gitsem diyorum. Uzun zamandır uzaklaştığım kendime... Ama kendime gideceğim yolculuk uzun. Unutmam gerekenleri sepette taşıyorum. Sırtım ağrıyor, midem yanıyor. Onları bir bıraksam kendime az mesafe kalır bunu da biliyorum.

Beni içeri alır gibi yapan herkesi içeri aldım, şimdi kalabalığım sığamıyorum, dışardayım. Beni gerçekten içeri alanlara perdemi aralasam, ya da biraz camı açsam rüzgar getirseler içeri fena olmaz herhalde.

Filmde; ölmek isteyen biri,
                       onu öldürmeye giden biri,
                                                 onu yaşatmak için mücadele eden biri var.

Ben hep yaşatmak için mücadele eden tarafı seçiyorum. İçimdeki hiç birşeyi öldüremeyen o duygu, istesem de izin vermez öldürmeye. Tamamda hah o mücadele ettiklerimiz biz onları yaşatmaya çalışırken ya bizi öldürürse? Kendi duygularımızın katili başkaları olurken daha mutlu olamayacağımızı da biliyorum. Ne zaman o trenin makinisti, o geminin kaptanı, o yolculuğun sahibi olursam o zaman ben olacağım ve hikayemin sonu gösterilmese de ben bileceğim ki, 

O rüzgar içeri girdikçe,
ben o pencereyi açık bırakacağım.
Ne zaman inanmaktan vazgeçersem,
o zaman aynadaki yarıma başka anlamlar arayacağım....
---------------------------------------------------------------------------------------
Tüm hakları saklıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

La Finestra Di Fronte(Karşı Pencere)

Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi  Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi La Finestra Di Fronte yani Türkçe adıyla Karşı Pencere. Benimde zaman zaman müzik çalarımda Gocce Di Memoria'nın çalmasıyla  aklıma gelir. Sezen Aksu’nun büyüleyici sesiyle başlayan film kapanışında ise Georgia’nın seslendirdiği çok başarılı bir şarkı Gocce Di Memoria’yı kazandırmıştı hayatlarımıza. En azından benim hayatıma.Tango sahnesinde Historia de un amor ise başka bir şaheserdi notaların dile gelmesinin hikayesiyle... Bu film, karşı pencereden aşka bakmayı anlatır. Giovanna karakteri ve yasak aşkı. Karşı çıkarız kabul etmeyiz. Ama aşktır ya da ilgisizliğin ilgi arayışıdır. Başrol oyuncusuna kızarız yaptığının yanlış olduğunu düşünerek. Filmi izledikçe de sanki biraz daha anlamaya başlarız onu. İlgi duyduğu komşusu ileyken bu kez de kendisine, evine, çocuklarına karşı pencereden bakması artık hikayeyi ba...

Farkındayım - farkındasın - farkında mıyız? ✨

Öncelikle bu yazıda yaklaşık 70 yazımda olduğu gibi yapay zeka desteği alınmamış %100 insan eseridir. Bu sebeple doğalı okuduğunuzu bilerek içerikten çok içimden dökülene odaklanabilirsiniz. Fizik tedavi de son haftamda akşam dönüşte 'Yazmalısın Aslı' ruhu ile yazının zihnimde beliren şarkısını ekliyorum. Kendisini çok severim. En son İstanbul konserinde dinleyebilmiş olmanın keyfiyle yazımın şarkısı onun olsun istedim. Özellikle nakarat;  "Cause everyone has a heart and every heart has a separate shadow.  Every shadow will crave to come clean" Yani çevirisiyle; “Çünkü herkesin bir kalbi vardır ve her kalbin ayrı bir gölgesi vardır. Her gölge de arınmayı arzulayacaktır.” Diyeceksiniz ki ne çağrıştırdı ki bu şarkı sana farkındalık konulu yazın için? Kalbin gölgesi, görmeyi engelleyen bölge gibi. Bakıp da göremediğimiz her şey gölgede kalıyor. O sırada yolda akşam dönerken gölgeme bakıyordum. Arındığımı ve farkındalığımın 30'lu yaşlarımda ne kadar arttığını düşünüp ...