Ana içeriğe atla

Paris🗼 Doğum günüm ve kendime yolculuk - 1.Bölüm ☘

Tarihler 30 Eylül'ü gösterirken hem yeni yaşımı orada kutlamak hem de ilk tek başıma yurtdışı seyahati deneyimi için en güzel yolculuğa çıktım diyebilirim. Blogumda seyahatlerimi detaylıca yazarım bilirsiniz sonrasında sizlere de rehberlik etmesi için. Elbette bu yazı da Paris seyahati planlayanlar için yön gösterici olacak ikinci bölümde seyahate dair tavsiyeleri paylaşırken şu anki bölümde bu seyahatin benim için anlamından ve bana kattıklarından bahsetmek istiyorum.

Çok şarkımız olacak ancak ilk bölüm için elbette çok sevdiğim 'Edith Piaf -Autumn Leaves' eseri ile başlamak istedim dilerseniz şarkıyı açıp okumaya devam edebilirsiniz:

1.Bölüm: Hadi gelin iç seslerinizi cevaplayım: 

  • Neden tek başına seyahat Aslı ve neden Paris?:

Tek başıma yolculuk hep yapmak istediğim bir şeydi. Türkiye'de dahil sadece kışları Antalya'da başarabildim bunu ondan o kadar değerlidir ki orası hatta klasik bir kaç günümü sadece kendime ayırarak geçirdiğim pek çoğuna saçma gelebilecek destinasyon oldu 2 yıldır. Seyahatlerimde tek başıma olmama çok engel çıktı ki ya arkadaşlarım gelmek istedi ya cesaret edemedim ya keyif alamayacağıma dair yersiz düşünceler belirdi. Oysa bu dünyada insanın kendiyle baş başa kalıp kendisine yolculuk etmesi ne kadar kıymetliymiş geçte olsa anladım. 

Neden Paris?'in cevabıysa; Paris benim hep çocukluk hayalim, beklettiğim, o özel insanla paylaşacağım anları düşlediğim özel bir şehirdi. (Pek çok etken var dinlediğim sanatçılar, sevdiğim yazarlar, izlediğim filmler...) Bundan dolayı hep erteleyip, Lyon'a bile gidip hayır doğru zamana saklayacağım seni dediğimdi. Yeni yaşıma 1 ay kala bu özel insan şu anda yoksa bu hayalini kendinden daha ne kadar mahrum bırakacaksın, en özeli sensin Aslı dedim ve hiç düşünmeden kendime bu hediyeyi vermeye karar verdim.

  • Neden doğum gününü orada kutlamak ve yalnız başına geçirmek istedin?: 

Kendime verebileceğim en güzel hediye kendime yolculuklar oluyor. Bunu genelde yeni yaşlarımda ya bir yolculuk, ya bir hobi, ya da bir değişimle deneyimletiyorum. Birde burada herkes yalnız olduğum konusunda yanılıyor. Cafe de flore ve Montmartre'de beni hiç tanımayan ancak tanısa bu kadar sıcak yaklaşabilecek nazik insanlar eşliğinde tüm herkesin alkışları eşlinde mumumu üfledim... Yani ben tek başımaydım ancak yalnız değildim..

Şimdi ikinci şarkımız geliyor🌸 (Les yeux noirs- Pomplamoose, The Vignes Rooftop Revival) Biraz hareketlenerek okumaya devam edelim :)

  • Neden kendine yolculuk olarak adlandırıyorsun?:
Gelelim bence en can alıcı kısma. Bugüne kadar başkalarının benimle ilgili tanımlamaları üzerinden geçerli saydığım bazı durumlar vardı. 'Belirsizlikle başa çıkma' yetkinliğimin gelişime açık alan olduğu söylenmiş, 'cesaret' değerlerle ilgili başkaları tarafından yapılan değerlendirmede en düşük çıkan değer olmuştu tabi yıllar önce kimseyi yargılamak değil maksat sadece içe dönüp kendimize bakmak ve bulmaya dair anlatacaklarım. Eminim sizde kendinizden bir şeyler bulacaksınız :) Ya da aşık olduğum insan başkasını tercih etmiş ve onun gözünden neyimin eksik olduğunu sorgularken kendimi bulduğum evreler olmuştu. Her biriniz ya iş hayatı, ya aile hayatı ya da özel hayatta belki mesleğim olan İnsan Kaynakları görüşmesindeki bir geri bildirimde :) illaki başka sözcük ve değerlendirmeleri içselleştirip hayatınızın direksiyonunun akışını bile değiştiriyor olabilirsiniz. Çocukken bir rehber öğretmen yönlendirmesiyle bölüm seçen bir nesil nasıl olur da kendi ışığını, yolculuğunu kısacası kendisini bu kadar kolay bulabilir çok normal :)

Aslında birey olarak kendi kararlarımızı çoğu zaman kendimiz aldığımızı düşünsek de illaki bu kararların gölgesinde, yansımasında, ya da alınırken yöresinde sesler vardır. İç sesiniz pes edip tamam ya sizin dediğiniz olsun diyebilir. Ne zaman içimdeki sesi dinlesem mutlu oldum ne zaman dışardaki sesi takip etsem içimde farklı şeyler kaldı siz buna ister ukte ister pişmanlık diyin ben başkasını kendinden çok önemsemek olarak görüyorum. 'Senden önce ben' çok kıymetli işte kimimizin bir 30 yıl geçirmesi gerekiyor ki 20'li yaşlarda anlamak zor kabul ediyorum çok fazla çevresel faktör, içsel sesi susturan uyarıcılar var.

Çok değil seyahatten 2 gün önce davetli olarak deneyimlediğim 'Karanlıkta Diyalog-Belirsizliği Yönetmek' workshopunda deneyim sonrası çok güzel geri bildirimler geldi 'Kendini belirsizlik halindeyken çok güzel kontrol edebiliyor hatta keyif alacak şeyler bularak devam edebiliyorsun.' vb. Peki ne oldu da başkalarının gelişim alanı olarak gördüğü bu şey benim güçlü yönüm olarak söylenilmişti. Diyeceksiniz ki envanterler sürekli tekrarlanması gereken şeyler, o dönemin koşulları vs. Elbette bende İnsan Kaynakları disiplininde kendimi geliştirmek ve günün sonunda başkalarına mentorlük/koçluk ve onları en doğru şekilde değerlendirmek ve hatta ışık olmak gayesindeyim. Ancak rasyonel veriler üzerinden olan her şeyde insan yorumuyla şekillenince söylenen her şey sizde vukuu bulacak bir olgu oluyor. Bakın geçmişte bu iki şeyi unutmamışım zira önem verdiğim insanlardan da bu değerlendirmeleri duymuş olabilirim etkisi vardır muhakkak unutmamamın :) 

Ancak aynı envanter değişime açıklık çok yüksek vermişti. Farklı kültürlerle bir arada olma vs. bu da aslında farkında olduğum bir durum. Sözün özü; başkalarının sözleri elbette ışık tutmalı, yön göstermeli ve değerli olmalı ancak kendi yolculuğunuzda kendi özünüz ne diyor?

Paris'teki Aslı'ya 30 yaşının son gününde 'Kendinle gurur duy, cesaretin için tebrik et en çok da kendi yolculuğuna sadece kendi sesini dinleyerek çıktığın için minnet duy. Başka bir yerde kendini en iyi halinde temsil edebilirsin, hiç tanımadığın insanlar tarafından takdir edilebilir, görülebilir, değerli hissedebilirsin. Başkalarına geçen samimiyetin için de kendine teşekkür et. İçindeki çocuk atlı karıncaya 30'un son gününde binerken yaşı yoktu. Güvensizliklerle aldığın hasarları güvenle bırakabildiğin için de sarıl kendine. Dünya çok güzel insanlarla dolu, yargılamadan tanımaya çalıştığın için, içindeki bitmeyen keşfetme aşkına, yorulmayan ayaklarına, 12 saattir yollarda olsa da müziği hiç susmayan ruhuna, yorgunluğuna rağmen gülerek dans eden bedenine kocaman bir teşekkür et dedim. İyi ki!

Aldım elime kalemimi defterimi, ışık ışık Eyfel'e karşı akıttım içimdeki ışık dolu yerleri. Parlıyordum, diğerlerinden ayıran vicdani değerlerim içinde kendime minnettardım. 'Fransızlar milliyetçi, ingilizce konuşmaz, yalnız mısın güvensiz Avrupa şehirlerinden biri orası dikkat et vs.' tüm yargıların hiç birine inanmadan gittim biliyor musunuz ve sonuç hepsi yargıdan öteye gidemedi. Kendi sesimle oluşanları paylaşayım sizle; 'Fransızlar naziktir, sizin doğum gününüz olduğunu bilirse kutlar hatta size jest yapıp ısmarlayabilir. Dilinizi bilmese de yardımcı olmaya çalışır, gülümser ingilizcem iyi değilde diyip karşıya geçirir gitmek istediğiniz yeri tarif etmeye çalışır. Biletiniz yoksa kartını basar kısacası yardıma ihtiyaç duyduğunuzda yardım eder. Farklılıkları garipsemez, özgür yaşar, bundan kalabalık bölgelerde her tarzdan insan birlikte uyum içerisindedir...

Şimdi anlıyor musunuz neden kendime yolculuk dediğimi. Tüm bu farkındalık, teşekkür kendi sesimle. En doğrusu, en güvenlisi, en önemlisi. Kendinize yolculuğunuz çok olsun! İyi ki doğmuşum. Tabi bir teşekkür de anneme ve babama; merhametli, sağduyulu ve kendi ayakları üzerinde durabilen annemin ve iyi kalpli babamın yetiştirdiği biriyim neticede şükür.💖🌸

Çok sevdiğim 1.bölümün son şarkısı Le Temps de l'Amour (Aşkın Zamanı)şuraya bırakıp 2.bölümde size seyahati tabi şarkılarıyla detaylıca anlatmaya çalışacağım. Görüşmek üzere.✨


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hâlâ Öğreniyorum🌿

Herkesin öğrenme motivasyonu elbette farklıdır.  Kimi için bu motivasyon içsel bir keşif süreci, kimi için dışsal beklentiler ya da sosyal bağlardır. Bazıları yalnızca merak ettiği için öğrenir, bazıları bir amaç uğruna... Benim içinse bu tek bir kategoriyle sınırlanamayacak kadar çok katmanlı. Ama galiba en baskın olanı “anlam arayışı” - içten gelen, derin bir keşfetme isteği. Bazen annemin göbek bağımı üniversiteye gömdüğünden şüphe ederim. :) Yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler denemeye olan merakım; yaş aldıkça azalmadı, aksine arttı. Yaşla birebir paralel ilerlemeyen bu yolculukta eminim benden çok daha meraklı, iştahlı olanlarınız da var. Derinleşmeyi savunup, tek bir uzmanlık alanında ilerlemenin doğru olduğunu düşünenler de. Ben “herkesin doğrusu kendine” diyenlerdenim. Size bir reçete veremem; "doğru malzemeler şunlardır" diyemem, çünkü bana göre herkes biricik ve herkesin formülü de kendine özgü. Ama biliyorum ki, mesleğim gereği tanıdığım ve tanıştığım pek çok ge...

La Finestra Di Fronte(Karşı Pencere)

Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi  Türk-İtalyan senarist yönetmen olan Ferzan Özpetek’in 2003 yapımı bir filmi La Finestra Di Fronte yani Türkçe adıyla Karşı Pencere. Benimde zaman zaman müzik çalarımda Gocce Di Memoria'nın çalmasıyla  aklıma gelir. Sezen Aksu’nun büyüleyici sesiyle başlayan film kapanışında ise Georgia’nın seslendirdiği çok başarılı bir şarkı Gocce Di Memoria’yı kazandırmıştı hayatlarımıza. En azından benim hayatıma.Tango sahnesinde Historia de un amor ise başka bir şaheserdi notaların dile gelmesinin hikayesiyle... Bu film, karşı pencereden aşka bakmayı anlatır. Giovanna karakteri ve yasak aşkı. Karşı çıkarız kabul etmeyiz. Ama aşktır ya da ilgisizliğin ilgi arayışıdır. Başrol oyuncusuna kızarız yaptığının yanlış olduğunu düşünerek. Filmi izledikçe de sanki biraz daha anlamaya başlarız onu. İlgi duyduğu komşusu ileyken bu kez de kendisine, evine, çocuklarına karşı pencereden bakması artık hikayeyi ba...

Farkındayım - farkındasın - farkında mıyız? ✨

Öncelikle bu yazıda yaklaşık 70 yazımda olduğu gibi yapay zeka desteği alınmamış %100 insan eseridir. Bu sebeple doğalı okuduğunuzu bilerek içerikten çok içimden dökülene odaklanabilirsiniz. Fizik tedavi de son haftamda akşam dönüşte 'Yazmalısın Aslı' ruhu ile yazının zihnimde beliren şarkısını ekliyorum. Kendisini çok severim. En son İstanbul konserinde dinleyebilmiş olmanın keyfiyle yazımın şarkısı onun olsun istedim. Özellikle nakarat;  "Cause everyone has a heart and every heart has a separate shadow.  Every shadow will crave to come clean" Yani çevirisiyle; “Çünkü herkesin bir kalbi vardır ve her kalbin ayrı bir gölgesi vardır. Her gölge de arınmayı arzulayacaktır.” Diyeceksiniz ki ne çağrıştırdı ki bu şarkı sana farkındalık konulu yazın için? Kalbin gölgesi, görmeyi engelleyen bölge gibi. Bakıp da göremediğimiz her şey gölgede kalıyor. O sırada yolda akşam dönerken gölgeme bakıyordum. Arındığımı ve farkındalığımın 30'lu yaşlarımda ne kadar arttığını düşünüp ...